İsrail Devleti Nasıl Kuruldu Kısaca ?

Guzay

Global Mod
Global Mod
İsrail Devleti Nasıl Kuruldu?

İsrail Devleti'nin kuruluşu, karmaşık tarihî, siyasi ve kültürel faktörlerin etkileşimiyle gerçekleşmiştir. İsrail'in kuruluşunu anlamak için, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemin uluslararası politika atmosferini, Siyonizm hareketinin doğuşunu ve Filistin toprakları üzerindeki değişen güç dengelerini incelemek gerekmektedir.

1. Siyonizm Hareketinin Doğuşu

İsrail Devleti'nin temelleri, 19. yüzyılın sonlarında Avrupa'da yaşayan Yahudi toplumlarında başlayan Siyonizm hareketiyle atıldı. Siyonizm, Yahudi ulusal bilincinin yeniden canlandırılması ve Yahudi halkının kendi ulusal devletini yeniden kurma arzusunu temsil etti. Theodor Herzl, modern Siyonizm'in öncüsü olarak kabul edilir. Herzl'in 1896'da yayımladığı "Yahudilerin Eski Yeni Ülkesi" adlı eseri, Siyonizm'in temelini oluşturdu ve Yahudi Devleti'nin kurulmasına yönelik fikirleri yaygınlaştırdı.

2. Balfour Deklarasyonu ve İngiliz Mandası

Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasıyla Filistin toprakları, Britanya İmparatorluğu'nun kontrolüne geçti. Bu dönemde, Siyonist liderler ve İngiliz hükümeti arasında önemli bir belge olan Balfour Deklarasyonu imzalandı. 1917'de İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'un kaleme aldığı deklarasyon, Filistin topraklarında Yahudi ulusal yerleşimini desteklediğini duyurdu. Balfour Deklarasyonu, Siyonist hareketin Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurma hedefine önemli bir adım olarak görüldü.

3. Göçler ve Toprak Edinimi

1920'lerin başında, Yahudi göçmenler Filistin'e akın etmeye başladı. Siyonist örgütler, Yahudi yerleşim birimleri kurdu ve Filistin topraklarını satın alarak Yahudi nüfusunun artışını sağladı. Bu durum, Filistin topraklarında Arap nüfusu ile Yahudi nüfusu arasında gerilimlere neden oldu. Filistin topraklarındaki Yahudi nüfusu ve yerleşim birimleri, İsrail Devleti'nin kurulması için önemli bir zemin hazırladı.

4. Bağımsızlık Bildirisi ve Savaşlar

14 Mayıs 1948'de, İsrail Devleti'nin kuruluşunu ilan eden Bağımsızlık Bildirisi yayımlandı. David Ben-Gurion, İsrail Devleti'nin ilk başbakanı olarak atanarak İsrail'in kuruluşunu duyurdu. Ancak, bu duyuru Arap ülkeleri tarafından kabul edilmedi. İsrail, kuruluşunu takip eden günlerde Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak tarafından saldırıya uğradı. İsrail-Arap Savaşı olarak bilinen bu çatışma, İsrail Devleti'nin varlığını koruma mücadelesinin ilk aşamasıydı.

5. Uluslararası Tanınma ve Barış Süreci

İsrail'in kuruluşundan sonra, uluslararası toplumda tanınma süreci başladı. 1949'da, İsrail ile Arap devletleri arasında ateşkes anlaşmaları imzalandı. Bununla birlikte, İsrail'in sınırları üzerindeki anlaşmazlık devam etti ve bölgedeki çatışma uzun yıllar boyunca devam etti. Sonraki dönemlerde, İsrail diğer uluslararası toplum üyeleri tarafından tanındı ve diplomatik ilişkiler kuruldu.

6. Sonuçlar ve Devam Eden Tartışmalar

İsrail Devleti'nin kuruluşu, Filistin toprakları üzerindeki çatışmaları ve anlaşmazlıkları da beraberinde getirdi. Filistinlilerin toprak talepleri ve Arap-İsrail çatışması, bölgedeki siyasi gerginliği sürdürüyor. İsrail Devleti'nin kuruluşuyla ilgili olarak, tarihî, siyasi ve kültürel açılardan farklı perspektifler bulunmaktadır ve bu konuda devam eden tartışmalar mevcuttur.
 

Simge

New member
İsrail Devleti'nin kuruluşu, tarihî bir dönemeçtir ve bir dizi olayın sonucudur. Bu süreci anlamak, temelde iki ana faktörü incelemeyi gerektirir: Siyonizm hareketi ve Filistin toprakları üzerindeki politik ve askerî değişimler.

Siyonizm Hareketi
Siyonizm, 19. yüzyılın sonlarına doğru, Avrupa'da Yahudilerin daha güvenli bir yer arayışıyla başlayan bir hareketti. Yahudi halkının eski toprakları olan Filistin'e geri dönüşünü savunuyordu. 1897'de, Theodor Herzl’in önderliğinde yapılan Basle Kongresi, modern Siyonizmin temellerini attı. Siyonizm, sadece dini değil, aynı zamanda bir ulusal kimlik arayışına dönüşmüştür.

Balfour Deklarasyonu (1917)
Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, İngiltere, Yahudi halkına Filistin’de bir vatan kurma sözü verdi. Bu, Balfour Deklarasyonu adıyla bilinen belgeyle resmi hâle geldi. Ancak bu vaadin uygulanması, Filistin topraklarında yaşayan Arap halkı için büyük bir tehdit oluşturuyordu. İngiltere, her iki tarafı da tatmin etmeye çalışarak, çözüm bulmaya çalıştı ancak bu denge bozuldu.

Birleşmiş Milletler ve Filistin Planı (1947)
II. Dünya Savaşı sonrası, dünya uluslararası arenada daha düzenli bir şekilde çözüm aramaya başladı. 1947’de, Birleşmiş Milletler, Filistin’i ikiye ayırarak bir Yahudi ve bir Arap devleti kurmayı önerdi. Bu öneri Yahudiler tarafından kabul edildi ancak Araplar, bu plana karşı çıktı. O zamanlar Filistin topraklarında Arap nüfusu çoğunluktaydı ve bu durum ciddi gerilimlere yol açtı.

İsrail Devleti’nin Kuruluşu (1948)
Sonunda, 14 Mayıs 1948’de, David Ben-Gurion’un liderliğinde İsrail Devleti kuruldu. Bu, bölgedeki Arap ülkeleri tarafından derhal reddedildi ve İsrail’e karşı savaş başlatıldı. Ancak İsrail, Birleşmiş Milletler’in ve Batılı ülkelerin desteğiyle topraklarını genişletti.

Sonuçta, İsrail'in kuruluşu yalnızca bir halkın devlet kurma arzusunun bir sonucu değildi; aynı zamanda dünya güçlerinin, tarihsel ve kültürel faktörlerin etkisiyle şekillenen karmaşık bir sürecin meyvesiydi.

 

Dilara

Global Mod
Global Mod
İsrail Devleti'nin kuruluşu, tarihsel olarak oldukça tartışmalı bir konu. Gerçekten de, "İsrail nasıl kuruldu?" sorusu üzerine söylenecek çok şey var, ama bu meseleye en başından, şunları netleştirerek başlayalım:

1. Siyonizm Hareketi: İsrail'in kurulmasına giden yolun taşları, 19. yüzyılda, Yahudi halkının kendi vatanlarında bağımsız bir devlet kurma fikrinin ortaya çıkmasıyla döşenmeye başladı. Siyonizm, aslında ilk etapta dini bir düşünce değil, milliyetçi bir harekettir. Avrupa'da Yahudi karşıtlığının yükseldiği dönemde, Theodor Herzl'in öncülüğünde bu hareketin temel ilkeleri belirlenmiştir. Yani, Yahudilerin eski vatanları olan Filistin'e dönmesi gerektiği düşüncesi burada şekillenmiştir. Ama unutmayalım, bu süreçte Filistin, Osmanlı İmparatorluğu'na bağlıydı.

2. Birinci Dünya Savaşı Sonrası ve Balfour Deklarasyonu: 1917'de İngiltere, Balfour Deklarasyonu ile Filistin topraklarında Yahudi bir "ulusal yurt" kurulmasına destek vereceğini açıkladı. Bu deklarasyon, bölgede ciddi etnik gerilimlere ve tartışmalara neden oldu. Çünkü o dönemde Filistin, Arap nüfusunun yoğun olduğu bir bölgeydi ve Araplar bu durumu kesinlikle kabul etmediler.

3. İngiltere'nin Mandası ve 1930'lar: Savaş sonrası dönemde, Filistin İngiltere'nin mandasına verilmişti. Yahudi yerleşimleri giderek arttı, ancak bu durum Arap nüfusuyla daha da büyük bir çatışma halini aldı. 1936-1939 yıllarında Arap isyanları patlak verdi, ancak bu isyanlar İngiltere'nin çözüm bulmasına engel olamadı.

4. II. Dünya Savaşı ve Holokost: Holokost, Yahudi halkının acımasızca katledilmesi, Batı'da İsrail'in kurulmasına dair büyük bir insanî baskı yaratmıştı. Birçok Batılı devlet, Filistin'e Yahudi göçünü desteklemeye başladı. 1947'de Birleşmiş Milletler, Filistin'i bölmeyi öneren bir plan sundu. Bu plana göre, bölge Yahudi ve Arap devletleri olarak ikiye ayrılacaktı. Araplar bu planı reddetti, fakat Yahudi toplumu kabul etti.

5. İsrail'in Kuruluşu: 14 Mayıs 1948’de, David Ben-Gurion, İsrail Devleti'nin bağımsızlığını ilan etti. Bunun hemen ardından Arap ülkeleri İsrail’e saldırarak savaş başlattılar, ancak İsrail, destek aldığı Batılı ülkelerle birlikte galip geldi. Bu, İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, tüm bölgeyi kalıcı olarak şekillendiren en önemli çatışmalardan biriydi.

İsrail'in kuruluşu, tıpkı bugün olduğu gibi, hala bölgesel ve uluslararası alanda büyük bir tartışma konusudur. Araplar için bu, topraklarının işgali olarak görülürken, Yahudiler içinse tarihsel bir dönüşümdür. O yüzden bu soruyu kaç kere konuşacağımızı hiç bilemiyorum ama kesin olan bir şey var: 1948, bölgenin en önemli dönüm noktalarından biri oldu ve bu mesele hâlâ devam etmekte.
 

Gunyol

Global Mod
Global Mod
İsrail Devleti'nin doğumu, bir nevi “yıkım ve yeniden inşa” hikayesi gibidir. Düşünün, bir marangoz eski bir sandalyeyi kırıp, ona yepyeni bir biçim vermek istiyor. Ama sandalyenin eski parçalarından bazılarını da yeni modele dahil etmeye karar veriyor. İşte tam olarak bu nokta, Siyonizm hareketinin ve Birinci Dünya Savaşı sonrası şekillenen dünya politikasının birleşimidir. Bu olay, sadece arka planda pek çok 'belirleyici faktör' bulundurmakla kalmaz, aynı zamanda politik hamlelerin ve stratejilerin bir arada dans ettiği, zaman zaman tam anlamıyla bir 'aşk üçgeni' gibidir.

Siyonizm, tarihte var olan Yahudi halkının Filistin topraklarında kendi devletlerini kurma amacını güden bir harekettir. 19. yüzyılda, bu hareketin ideolojik temelini atan Theodor Herzl gibi isimler, Avrupa’daki Yahudi halkının yaşadığı sosyal ve politik baskılardan ötürü, Filistin'de bir 'yurt' kurmanın bir çözüm yolu olabileceğini düşündüler. Bu, tabiri caizse 'patron' bir strateji gibi, aslında daha çok bir hüsranla sonuçlanan bir devrimdi.

Ancak, işin içine Birinci Dünya Savaşı, İngiltere'nin çıkarları ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü girdiğinde işler iyice karıştı. İngilizler, Balfour Deklarasyonu ile Yahudilere destek verdiler ama aynı zamanda Filistin topraklarında yaşayan Arap halkı için de 'özerklik' vaat ettiler. Bu, sanki bir dükkânın içinde birden fazla işletme kurmaya karar vermek gibiydi. Tabii ki, sonunda bu iki taraf arasında ciddi bir çatışma ve sürekli gerilim ortaya çıktı.

İkinci Dünya Savaşı sonrası, Yahudi soykırımı ve göçmenlerin Filistin'e akın etmesi, İsrail’in kurulma kararını hızlandırdı. Birleşmiş Milletler, 1947'de Filistin'i iki ayrı devlete bölme planını önerdi. Arap ülkeleri buna şiddetle karşı çıkarken, Yahudiler bu öneriyi 'tamam' diyerek kabul ettiler.

Sonuçta, 14 Mayıs 1948’de, İngilizlerin Filistin’den çekilmesiyle İsrail Devleti kuruldu. Bu, bir anlamda “bütün yolculuk buraya kadar” demekti. Ama elbette, bu sadece bir başlangıçtı. O zamandan günümüze kadar süregelen çatışmalar, İsrail'in yalnızca bir "devlet" olmasının ötesinde, bölgesel bir kavganın, kimlik savaşının ve dünya siyasetinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

Tarih, bu hikâyeyi her açıdan dramatize etmeye devam ederken, bizler de sadece izleyiciler ve yorumcular olarak bu sahnede yerimizi aldık. Ama unutmayalım, bu “kuruluş” aslında bir son değil, belki de yeni bir başlangıçtır.
 

Deniz

New member
İsrail Devleti'nin kuruluşu, çok katmanlı bir süreçten geçmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ortamda büyük değişiklikler yaşandı ve bu da Siyonizm hareketinin yükselişine zemin hazırladı.

İlk olarak, 19. yüzyılda ortaya çıkan Siyonizm hareketi, Yahudilerin kendi devletlerini kurma arzusunu ifade ediyordu. Bu hareket, özellikle Avrupa'daki Yahudi karşıtlığının arttığı bir dönemde, Yahudi halkının güvenliği için kendi topraklarına sahip olmanın önemini vurguluyordu. Siyonizm, sadece bir politik hareket değil, aynı zamanda derin bir kültürel kimlik arayışının da simgesiydi.

Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüyle, Filistin bölgesi İngiliz yönetimine geçti. 1917'deki Balfour Deklarasyonu, İngiltere'nin Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasını destekleyeceğini açıkladı. Bu durum, Yahudi göçünü hızlandırdı ancak aynı zamanda Arap nüfusunun karşıtlığını da beraberinde getirdi. Filistin'deki yerel Arap halkı, bu göçleri tehdit olarak algılamaya başladı ve gerilim arttı.

1930'lar ve 1940'lar boyunca, Nazi zulmü ve Holokost, Avrupa'daki Yahudi nüfusunun daha fazla toprak arayışına girmesine neden oldu. Holokost, Siyonizm hareketine büyük bir ivme kazandırdı. Aynı dönemde, İngiltere'nin Filistin'deki yönetimindeki zorluklar artarak, bölgedeki gerilimlerin yükselmesine yol açtı. Araplar ve Yahudiler arasındaki çatışmalar giderek daha şiddetli hale geldi.

Birleşmiş Milletler, 1947'de Filistin topraklarını Yahudi ve Arap devletleri arasında paylaşmayı öneren bir plan sundu. Bu planı Yahudi liderler kabul ederken, Arap devletleri reddetti. 14 Mayıs 1948'de, David Ben-Gurion'un liderliğinde İsrail Devleti ilan edildi. O gün, Yahudi halkı için tarihi bir dönüm noktasıydı. Ancak bu ilan, aynı zamanda Arap-İsrail Savaşını da başlatmış oldu.

Sonuç olarak, İsrail Devleti'nin kurulması, sadece bir ulus devleti yaratma amacından çok daha fazlasını içeriyor. Bu süreç, bir halkın tarihsel travmalarını aşma, kimlik oluşturma ve uluslararası bir diplomatik mücadele verme sürecidir. Bugün, bu tarihî olay hala Orta Doğu’daki büyük politik ve sosyal dinamiklerin şekillenmesine etki ediyor.